Hikâye edildiğine göre Ebû Mansur b. Zükeyr zâhid ve sâlih bir insandı. Vefâtı yaklaşınca çok ağlamaya başladı. Ona: "Neden ölüm vakti yaklaşınca ağlıyorsun?” diye soruldu. O da: "Ben şimdiye kadar hiç gitmediğim bir yola gidiyorum.” dedi. Vefat ettiği vakit oğlu onu dördüncü gecesinde rüyâsında gördü ve: "-Babacığım, Allah sana nasıl muamele etti?” diye sordu: Babası da: "-Ey oğulcuğum, iş senin tahmin ettiğinden daha çetin. Adâletlilerin en âdili bir melikle karşılaştım ve hasımları münâkaşa ederken gördüm. Rabbim bana: "-Ey Ebû Mansur! Ben sana yetmiş yıl ömür verdim. Bugün yanında ne getirdin?” buyurdu. Ben de: "-Ya Rabbi, otuz hac yaptım.” dedim. Allah Teâlâ: "-Onları kabûl etmedim.” buyurdu. "-Ya Rabbi, kendi elimle kırk bin dirhem sadaka verdim”, dedim. "-Onları da kabûl etmedim.” buyurdu. "-Altmış sene gündüzün oruç tuttum ve geceleri ihyâ ettim.” dedim. "-Onları da kabûl etmedim.” buyurdu. Ben de: "-Öyleyse helak oldum.” deyince bana şöyle cevap verdi: "-Ey Ebû Mansur! Benim bu şekilde sana azap etmem keremime uygun düşmez. Sen bir müslümanın ayağı kayıp düşmesin diye yoldan taşı kaldırdığın günü hatırlamıyor musun? İşte bu sebeple ben sana rahmet ettim. Şüphesiz ki ben iyilik yapanların mükâfâtını zâyi etmem.” (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân 4.Cilt, 289-290. Erkam Yay.) |