"Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki, onlar namazı zâyi ettiler, şehvetlerine uydular. Onlar kötülük bulacaklardır. Ancak tevbe eden, inanıp iyi iş yapanlar müstesnâ. Onlar cennete girecekler ve hiç haksızlığa uğratılmayacaklardır.” (Meryem, 59-60)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
"Benden önce Allâh’ın gönderdiği her peygamberin mutlaka ümmetinden havârîleri ve arkadaşları olmuştur. Bunlar onun sünnetiyle amel ederler, emirlerini de yerine getirirlerdi. Sonra, bu peygamberlerin ardından öylesi kötü kimseler zuhûr etti ki, yapmadıklarını söyleyip, kendilerine emredilmeyeni de yaptılar. Kim onlarla eliyle mücâhede ederse mü’mindir. Kim onlarla diliyle mücâhede ederse o da mü’mindir. Kim de onlarla kalbiyle mücâhede ederse o da mü’mindir. Bunun gerisinde artık hardal danesi kadar iman yoktur.” (Müslim, İman, 80; Müsned, I, 458, 461)
Şehvet arzu etmek demektir. Âyette kasdedilen şehvet, kötülenmiş arzulardır. Hevâ ile şehvet arasında fark vardır. Hevâ, şehvetlerden kötülenmiş olanlardır. Şehvet/arzu ise bazen övülür ki bu Allah Teâlâ’nın fiilindendir. Bu insanı salâha/düzelmeye çağıran şehvettir. Şehvet bazen de yerilir ki o da nefs-i emmârenin fiilinden kaynaklanır. Bu da nefs-i emmârenin bedenî lezzetlerinin bulunduğu şehvetlerine icâbet etmektir. Hâlbuki hevâ, şehvet ve lezzetlere karşı gelmekten daha şerefli ve daha büyük bir ibâdet yoktur. Şeyh Sa’dî şöyle der:
Şehvetperest nefse itâat etme! Çünkü o her saat başka bir kıblededir. Gönlün senden istediği her şeyin peşine gitme! Çünkü tenin temkini canın nurunu inceltir. Nefs-i emmâre insanı hor ve hakir eder. Eğer akıllı isen nefs-i emmâreyi yüceltme!
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Bâkî: Ebedî olan, varlığının sonu olmayan demektir.
Kısa Günün Kârı
Cenâb-ı Hak, nefislerimizin hîle ve desîselerine kapı aralayan "gaflet”e karşı dâimî bir teyakkuz hâlinde bulunup takvâ üzere kulluğa devâm edebilmemizi lutfeylesin!.. Âmîn!..