"Allah size, mutlaka emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla işitir ve görür.” (Nisâ, 58)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
"Adâletle hükmedenler, kıyâmet gününde Rahmân’ın sağında nûrdan minberler üzerinde olacaklardır… Bunlar hükümlerinde, âileleri ve sorumlu oldukları kimseler hakkında adâletle davranmışlardır.” (Ahmed, II, 160)
Mevlânâ (ks), adâlet ve zulmü, şu çarpıcı teşbihlerle îzâh eder:
"Adâlet nedir? Meyve ağaçlarını sulamaktır. Zulüm nedir? Dikenleri sulamaktır.”
"Adâleti bilmeyen kişi, kurt yavrusunu emziren keçiye benzer.”
Yâni besleyip büyüttüğü zulüm, gün gelir onu paramparça ederek ortadan kaldırır.
Fânî menfaatler uğruna adâletten ayrılanlar, kendi kuyularını kazmış olurlar. Bir gün gelir içine düşerler. O hâlde, ne kadar zor da olsa, dâimâ adâlet üzere bulunmak ve doğruluktan hiçbir zaman ayrılmamak îcâb eder. (Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti-2, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Vehhâb: Bağışı çok olan, karşılıksız veren, nimetlerinin ardı arkası kesilmeyen, mü’min ya da kâfir ayrımı yapmadan, bütün mahlûkuna nimetlerini yağdıran, ihsân eden demektir.
Kısa Günün Kârı
Adâlet, İslâm’da o kadar ehemmiyetlidir ki, her hususta ona riâyet edilmesi emredilmiştir. İnsanlar, adâleti hâkim kıldıklarında, Allâh’ın râzı olduğu huzurlu ve rûhânî bir kulluk hayâtı yaşarlar. Böylece dünya ve âhiretin bütün hayırlarını kazanarak ebedî saâdete nâil olurlar.