Müminler Allah’a Tevekkül Etsinler
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
"De ki: "Allah bizim için ne yazmış ise ancak o bize ulaşır, bizim mevlâmız O’dur. Müminler sâdece Allah’a tevekkül etsinler.” (Tevbe, 51)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
"Kul, başına gelecek bir musîbetin asla şaşırmayacağını, başına gelmeyecek bir musîbetin de asla gelmeyeceğini bilmedikçe imanın hakîkatına ulaşamaz.” (Tirmizî, Kader, 10)
İsmet bin Mâlik (ra):
"…Allâh Sen’i insanlardan korur…” (Mâide, 67) âyet-i kerîmesi nâzil oluncaya kadar Allâh Rasûlü’nü geceleri korurduk.” demiştir. (Süyûtî, Lübâbu’n-Nukûl, I, 148)
Hz. Âişe vâlidemiz de şöyle anlatır:
Bir gece Rasûlullâh Efendimiz’in uykusu kaçtı. Ben:
"-Ne oldu ey Allâh’ın Rasûlü?” dedim.
"-Bu gece bizi muhâfaza edecek sâlih bir zât yok mu?” buyurdu. Biz bunları konuşurken dışarıdan kılıç şakırtısı geldi. Rasûlullâh (sav):
"-Kim o?” dedi. Bir ses:
"-Sa’d ve Huzeyfe, ey Allâh’ın Rasûlü! Sen’i korumak üzere geldik.” dedi. Daha sonra Rasûlullâh (sav) uyudu. Hattâ düzenli bir şekilde nefes alışını işittim. Bunun üzerine; "…Allâh Sen’i insanlardan korur…” (Mâide, 67) âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Hz. Peygamber çadırdan başını çıkarıp:
"–Ey insanlar, artık gidebilirsiniz. Çünkü beni Allâh korumaktadır.” buyurdu. (Vâhidî, Esbâbü Nüzûli’l-Kur’ân, thk: Kemâl Besyûnî Zağlûl, Beyrut 1990, s. 204-205.)
Fahr-i Kâinât Efendimiz tedbîrini alır, sonra da Allâh’a tevekkül ederdi. Cenâb-ı Hak, kendisini muhâfaza etmeyi va’dettikten sonra ise hiçbir endişe duymadan Allâh Teâlâ’ya tevekkül etmiştir. (Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti-1, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Mü’min: Emniyet ve güven veren, inanan kullarını korku ve endişelerden emin kılan demektir.
Kısa Günün Kârı
Tevekkül, gerekli tedbirleri aldıktan sonra işi Allah Teâlâ’ya havâle etmek ve O’nun yaptığına râzı olmaktır. Kula düşen Mevlâsı’na tevekkül etmek, O’nun rızâsını istemek ve Allah’ın takdir ettiği şeylerin dışında hiçbir şeyin kendisine isabet etmeyeceğine inanmaktır.
Lügatçe
tevekkül: Dayanma, güvenme, vekîl tutma ve vekîle güvenme.
musîbet: Ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey.
muhafaza: Koruma, saklama, korunum.
zât: Kişi, şahıs, ferd, kimse.